Karabağlar yeni ilçe oldu. Sevimli bir Belediye Başkanları var: Sıtkı Kürüm. Beldeye, daha doğrusu ilçeye yakışan güzel bir insan. Doğal, içten, alçak gönüllü, kendisiyle, çevresiyle barışık birisidir. Dünyayı ben yarattım, küçük büyük ne kadar dağ varsa benim eserim, diyen birisi değildir. Öyle başkanlar, yöneticiler görüyoruz ki sanırsınız yedi kat arşı delip gitmişler orada yaşıyorlar. Başkanlıkları bitince de acınacak duruma düşüyorlar. Çevrelerinde tek bir işi kalmayınca “taşın sert olduğunu” anlıyorlar, geçmiş ola…
İlçelerin adayları açıklanıyordu. Sıtkı Kürüm’ün fotoğrafını gördüm. Yüzündeki gülümseyiş öyle yakışıyordu ki kendinse. Doğal bir gülümseyişti. Poz vermek için sırıtmıyor, gülümsüyordu. İnsanın en güzel ayrıcalığıdır. Yeryüzünde başka bir canlı gülemez, yalnızca insana, insan olan insana yakışan bir özelliktir. Başkanımızın gülüşü sırıtmıyor, sakil durmuyordu yüzünde. Bunu arkadaşlara söyleyince çoğunluk hak verdi, insan konusunda yanılmadığımı çok iyi bilirlerdi.
Çoğu belediye sanatsal etkinlik konusunda sus pus olurken Karabağlar Belediyesi bu alanda da varım, diyordu. Belediyelerimizin çoğu sanat deyince bilmem kaç yüz binler verip getirdikleri şarkıcıların verdikleri konserleri anlıyorlardı sanırım. Bir yazarın, şairin elli, yüz kitabını almak pahalı geliyordu, ne acıdır bir bilseniz…
Sevgili Başkanımız Aziz Kocaoğlu’na diyecek sözüm yok. Sadece Aziz Başkan, belediyede başkasını bilmem, tanımam. Merhaba Aziz Başkanım…
Dünya Çevre Günü nedeniyle bir mizah söyleşisi düşünülmüş. Karabağlar Gülüyor’du söyleşi konumuz. Söyleşiye Aydoğan Yavaşlı, Abdullah Yılmaz, Cihan Demirci, Sadık Pala, Savaş Ünlü, Mustafa Yıldız, Sezer Odabaşıoğlu katıldı. Katılanların hepsi de mizahçı olunca espriler havada uçuştu. Hava o gün bize bir şaka yapmıştı. Bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Kendimizi yağmurdan korumak için masamız sürekli yer değiştirdi. Sevgili Başkanımız söyleşiyi sonuna dek izledi. Katılımda bulundu. Bizlere günün anısına belediyenin şapka ve tişörtlerini verdi.
O gün Mustafa Yıldız’ın açtığı karikatür okuluna onlarca çocuk katıldı. Çizdikleriyle nasıl da mutlu oldular. Yağmura, çamura aldırmadan tek amaçları vardı, çizgiyle var olmak. Çizmek, yazmak ne güzel bir uğraştır. Toplumumuz bunlarla uğraşsa birbiriyle uğraşmaz. Mutluluğu, yaratmanın, üretmenin mutluluğunu yaşarlar.
Söyleşiden sonra tüm konuklar Uğur Mumcu Parkındaki Belediye Tesislerinde ağırlandı. Sıtkı Kürüm de işi olmasına karşın bizlerle birlikte oldu. Unutulmaz bir gece yaşamıştık. Karikatüristler, yazarlar bir aradaydık. Geçmişle günümüz arasında gidip geldik. Konuştuk, söyleştik daha çok da gülüştük. Mizah bitmemişti. İnsan olduğu sürece mizah bitmez. Gece boyu da sürdü. İstanbul’dan gelen dostlarımız Abdullah Yılmaz, Cihan demirci, Alaşehir’den gelen Saadet Demir çok mutluydular. Kuşkusuz bizler onlardan daha da mutluyduk. Gece biterken hüzün sarmıştı her yanımızı…
Sıtkı Kürüm yaptıklarıyla yetinmedi. Söyleşiye katılanların üçer yüz liralık kitabını aldı. Bizler o parayla evimizi, arabamızı, yazlığımızı aldıktan sonra kalanı bankaya faize yatırdık. Tatlı bir hayat sürüyoruz. Üçü beşi değil. Önemli olan onu düşünebilmek. Katkı koymak, ince olabilmek, sevgiyle dolu olmak değil mi? O kitapların hepsi yayınevinden alındı. Cebimize beş para girmedi. Sevgili Sıtkı Kürüm bu kitapları alırken gösterdiği incelik bir başkaydı. Yapılan davranışın güzelliğidir önemli olan. Sıtkı Kürüm bilmiyor mu, yayınevinden alınan kitaplardan cebimize bir şey girmeyeceğini. Önemli olan bunu düşünebilmek… Düşünmenin de ötesinde bunu yaşama geçirebilmek, inceliği gösterebilmek, merhaba Sıtkı Kürüm…
Şimdi bir de madalyonun öteki yüzüne bakalım. Şarkıcı, türkücü tayfasına çok cömert davranan belediyelerin kültür müdürleri, iş yazara, şaire gelince birkaç yüz lirayı vermemek için niçin direniyorlar. Önerileri geri çeviriyorlar, ne diyelim, her şey gönlünüzce olsun.