Her şeyin bir dili varsa, dünyanın dili de acı ve ıstırap. Her şeyin bir amacı varsa dünyanın da amacı kendini bilmeyi öğrenmek ve kendinden azad olup bilgeliğe uyanmaktır. Kendini Bilmemek acı çekmemize neden olur. Ancak acının da kademeleri var. Gelişim için acı varsa, şuurlu sabır da var. Mutlu ve huzurlu iken de insan acı çekebilir. Çünkü mutlu ve huzurlu iken de insan kendini bilme çalışmalarında ıstırap içindedir. Bilgeliğe uyanışın zil sesleri. Peki bilgeliğe uyanınca acı ve ıstırap son mu bulacak. Hayır. Sadece manası ve anlamı değişecek. Unutmayalım ki bu dünyada beşeri gözle baktığımızda en büyük acıları ve ıstırapları erenler, veliler, peygamberler yaşadı lakin onlar bu acı ve ıstırabı şerbet diye içtiler. Çünkü acı ve ıstırap onlar için manasını ve anlamını yitirmiş, şuurlu bir sabır ve kendini bilme haline dönüşmüştü.
İnsan isimlere, formlara ve maddesel dünyaya bağlanır ve onların zihnin bir yanılsaması olduğunu, zihinde oluştuğunu unutur ve hata yapar böylece zihnin özgürlüğü engellenmiş olur. Bizim olan her şey düşüncelerimiz sonucundadır. Düşüncelerimizde kurulur, düşüncelerimizde oluşur. Eğer bir kimse kötü düşünceyle konuşur ya da davranırsa onu acı izler. Nedensellikler, zerreler, en küçük şeyler, madde, fiziksellikler hepsi gerçekte zihinde oluşan, zihnin oluşturduğu şeylerdir. Sizi kendinizden başka hiç kimse kurtaramaz. Kendi kendinize ışık olun. Bir şeye sırf kulaktan duydunuz diye körü körüne inanmayın, birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanmayın. Sırf hocalarınızın ya da ustalarınızın otoritesine dayanıyor diye hiçbir şeye inanmayın. Ancak bizzat hissettiğiniz, denediğiniz ve doğru olarak kabul ettiğiniz, kendinizin ve başkalarının hayrına olan şeylere inanın ve tutumunuzu onlara uydurun. Bu durum sizi uyandırabilir. Bu dünyayı yaratan şey zihnimizdir. Bu yüzden sevgi ile bağlantı kurmak zorundayız. Bu kontak bir görevi sağlar. İnsan kendi gönül ışığının rehberinden ve vicdanının fısıltılarından başka bir şeye ihtiyaç duymamalı. Yaşayan bir bedenli asla başka bir bedenliye yol gösteremez. “bir kör bir köre yol gösterirse ikisi de çukura düşerler.” Fikir verebilir, dinleyebilir, öneride bulunabilir, ancak bunun uygulama kararı tamamen kişinin kendisine aittir. Sebepleri ile sonuçları ile katlanması gereken ve hayatlar boyu sürecek bir sorumluluğun oluştuğunu anlayacak düzeyde olmalıdır. Çünkü her attığımız adım, bizim geleceğimizi oluşturmaktadır. Yol uzun. Zaman izafi. Görünen belli zaman ölçüsündeki “yaşam” adı verilen süre, o bedendeki görünümdür, oysa ruhsal cevher, kâinatsal ışık hızı ile belirlenen zamanın çok ötesindedir. Kendi zamanında bulunmaktadır. Çünkü zaman tüm varlıksal kainatları kaplar. Çünkü zaman yoktan var edilmiş, Ruh gibi, Madde gibi, Yaşam gibi, Can gibi, bir “Varlık”tır. Hakikatimiz bizim Gerçek Özümüz ise, onunla bağlantı kurmamız çok zor değil. Engel olan tüm unsurların artık fark edilmesi ve bertaraf edilmesi gerekir. Şimdi Tam Zamanı. Dizginleri ele alıp, beden atını yönetmenin gerekliliği olan zaman. Beden kadehi nefsten arınmadan, hakikat tılsımları ile dolamaz. Kâinatta iki “şey” aynı anda yer kaplayamaz. Eğer nefs ile dolu isen nefs olursun. Hakikate yer açmalı, onun akışına izin vermeli, onun ile bağlantı kuracak köprüleri oluşturmalı. Bunun için Kendini tanımak gerekir.