Bu yıl Ramazan ayı sonrası girdiğimiz şevval ayında kutluyoruz gençlik bayramını. Dini ve milli bayramlarımızın birbirine karıştığı güzel bir armoni oluştu bu yılın ilk aylarında. Hepsi kutlu olsun!
Sürmeyi gözlerinize değil yüreğinize çekin gençler diyerek, bizlerinde gençken en sevmediğimiz hareket olan “nasihat” vererek başlamak istemezdim.
Haa bu arada eğitimci değilim. İnsan psikolojisinden anlayan uzman biri hiç değilim. Sadece çocukları çok seven, gençleri gözlemlemekten keyif duyan, toplumun, herkes gibi gözle görülmeyecek kadar küçük bir yapı taşıyım. Bunu dile getirdikten sonra devam etmek istiyorum yazıma.
Siyasetin gücünden kaynaklı olduğunu düşündüğüm, bilginin değersizleştirildiği, “iyilikten maraz doğar” sözünün bizzat hayata geçirildiği, kibirin kol gezip tevazunun unutulduğu, emekle değil kolay atışlarla para kazanmanın kurnazlığı, kadınlara, çocuklara, doğaya zarar vermenin marifet sayıldığı, bilimden, sanattan uzak bir zihniyetle karşı karşıyayız bu aralar.
Her gün duyduğunuz çağ dışı söylemlerle daha ileriki bir asırdan bugüne ışınlandığınızı hissediyordur çoğunuz.
Güzel yönetilen ülkeler uzay çağına geçti zaten. Biliyorsunuz.
Sevgili gençler, bizler, Tanrı’dan gelene boyun eğip kuldan gelene karşı çıkan bir nesil olduk.
Hakkımızı yedirmez, kimsenin de hakkına göz dikmeyiz.
Acıyı da sevinci de elimizden geldiğince bölüşür, bundan dolayı da her günümüzü bayram heyecanıyla yaşar, vicdanımızın rahatlığıyla kafamız yastığa varmadan gerçek anlamda uyuruz.
Fikirlerimizse asla uyumayacak.
Karıncayı ezmemek adına yolumuzu değiştirip, bir günlük ömrü olduğunu bildiğimiz kelebeğin uçmasına yardım etmeye çalıştık.
“Yürekte Bir Yer” filminde İncil’den şu kanonik* cümle replik olmuş ve yaşam felsefemizi özetlemiştir.
“Sevgi; sabırlıdır, naziktir, övünmez ve asla bitmez.”
Hızlanan zamanda sadece siz gençlerin değil biz büyüklerinde vakti yetmez oldu. Gün içinde hep bir yerlere dağılan hayatlarımızda aile bireylerine muhakkak yer bırakalım. Bilin ki yüreği sizin için en çok çarpan, ne bir dost ne bir sevgili! Aileniz…
Anadolu’da “çıktığı kabuğu beğenmiyor” derler ya inanın o kabuğu kırdığını sanıp başka yerlere savrulan ve tıpış tıpış kabullendikten sonra ancak mutluluğu yakalayan insanlar çok etrafta. Mutluluk, tekdüze hayatta saklıdır bazen.
Küçük detaylara takılarak zaman kaybetmek neyimize!
Gidenlere sığınma arzunuz da olabilir. Bırakın gitsin. Unutmayın ki hayat hep üzüntü ve sıkıntılardan uzak yani asude değildir. Fırtınalara karşı limanınızın barakasını sağlam tutun yeter.
Tutkularınızı büyütmekse onları iyi beslemekten geçer.
Bağımlılık seviyesindeki alışkanlıklarınızı törpüleyin.
Ezenden değil ezilenden, dedikodudan değil sırlardan yana olun hep.
Bilime, edebiyata, sanata ve de zanaata meyledin.
Hoşgörüde sınır tanımayın.
İnanın Hüda sizden yana olacaktır. Ömer Hayyam demiş ya “şarabınıza su katın” diye…
Yaş aldıkça göreceksiniz önemli görünen sıradan konuların önemsizliğini…
Yemeğin, yağına, tuzuna takılmadan, yıldızların dizilişine kafa yorarak bölüşün lezzetleri.
Unutmayın ki hayat, paylaşınca güzel!
“Bu karpuz çok kırmızı, bölüşmek şart..”
“Bu boğaz bu lüfer akını bölüşmek şart ” der Bedri Rahmi Eyüboğlu..
Uykudan yeni kalkmış, saçları henüz taranmamış, gözlerini ovuşturan ve gördüğü rüyanın etkisinden henüz kurtulamayan, iyi veya kötü geçmiş çocukluğunuzla konuşun. Başını okşayın. Geçer.
Aşık Veysel bir dizesinde
“Güzelliğin on par etmez
Bu bendeki aşk olmazsa” demiş.
Par, kimine göre dize kafiyeli olsun düşüncesiyle “para” nın “a” sı atılmış. Kimine göreyse “sendeki güzelliği görebilen bendeki yetenek” anlamına geliyormuş “par.”
Ben ikincisini kabul ediyorum ama sizler için her ikisini diliyorum sevgili gençler. Her anlamda parınız çok olsun.
Aklınızın da yüreğinizin de aynı yollara çıktığı dönemeçler bulsun sizi.
Tekrar tekrar bayramınız kutlu olsun!
*Kanonik: Genel olarak kabul edilen. Kanun. Kural.