Her şehrin kendine ait ruhu olduğuna inananlardanım.
Görmek şansına sahip olduklarımın bazılarına kendimce kişilik bile yüklemişimdir.
Beyrut, mahzun güzel .
Halep (Arapça’da süt anlamına gelen halip) adı gibi beyaz.
Prag, Kadife Devrim’ci.
Brüksel, bürokrat.
Viyana, vals halinde.
Madrid, ihtiras kurbanı.
Moskova, derin siyaset, derin edebiyat.
Frankfurt, metal ruhlu.
Amsterdam, hoşgörü.
Budapeşte, Sindirella masalı.
Venedik, maskları gibi iki yüzlü.
Sofya, Nazım Hikmet romantizmi.
Halkidiki, Osmanlı İmparatorluğu’nun Parga’lı esirleri.
Paris, burnu havada.
İstanbul’un da burnu havadaydı. İçinde kol gezen zevksizler kırdılar burnunu. Küçük bir estetik operasyonla düzelecek inşallah.
Şehirlere yaptığım bu yakıştırmalar göreceli olup paylaşma sebebim, güneyimizde yaşanan, iç savaş olduğuna hiç inanmadığım Suriye savaşını gerçek anlamda bağımsız olarak değerlendirip yazacak tarihçilerin yorumunu beklerken, kuzeyimizde patlak veren Rusya-Ukranya savaşı.
Kiev’in, göğe daha yakın hissettiren kubbeli güzelliği, Odessa’nın Karadeniz hırçınlığı…
*
Doğal afetlerin çok olduğu dünyamızda, insanoğlunun kendisinin de yapay afetler yaratıp, bunlara yenilmesi ne tuhaf!
Bazı taşların yerine oturması için hep mi fırtınalar kopacak? Boranlar olacak?
Bizler gibi sade vatandaşların hayattan hoş bir seda ile geçip gidecekken her sabah mutsuz edici söylemlerle uyandırılması ne bencilce! Bu söylemlerin bazısını kulak arkası ederek yaşayabilmekse ne büyük hafiflik!
Birbirimizin yaşam alanlarına müdahil olmadan, sanatla, edebiyatla yoğrulmak ne büyük lezzet!
İzlediğimiz filmlerin, okuduğumuz kitapların kahramanlarını çekiştirmek ne büyük dedikodu! Kadınlarımızın topuk yüksekliğini ölçmeden, rujunun tonuna bakmadan, çocuk sayısına aldırmadan değer vermek ne güzel!
*
Saklambaç oynarken arkadaşlarını sobelemekten imtina eden bizler için zordur savaş söylemleri.
Hayat, kadere yenilmedikçe sahnede yaşanabilecek basit ve renkli bir oyun aslında.
Çocuklarsa sadece saklambaç oynarken gözlerini kapatsa…
*
Oktay Rıfat 2.Dünya Savaşı sırasında yazdığı dizelerde;
“San Marco Meydanı’nda dost olduğum güvercin,
Bir Alman misillemesine kurban gitmediyse eğer
Venedik’e gider.
Ben kuşumu bulurum.
Ben kuşumu bilirim
Milyon güvercin içinde” der.
Çünkü koskocaman dünyada küçücük değerlerimiz, merhabaya hep açık yüreklerimiz, alı al-moru mor renklerimiz, inançlarımızı zenginleştirip güzelleştiren farklılıklarımız var bizim!
O farklılıklarımız hep var olsun!