Tekrardoğuş bilgisi, insanlık kadar eskidir, bilebildiğimiz insanlık tarihi içerisinde hemen her topluluğun bazıları tamamen, bazıları ise kısmen tekrar doğma yasasını biliyorlardı.
Dünyanın dört bir yanında her devirde, birbirleriyle ilişkisi bile olmayan insanların, tekrar bedenlenme yasasının tüm bilgilerini bilmeleri tesadüf olamaz. Farklı zamanlarda, farklı kıtalardaki inanç sistemleri şaşırtıcı derecede aynılık taşır ve bu asla tesadüf olamaz.
En eski devirlerden beri, en ilkel yaşam biçimlerine ve kabilelere kadar hepsinde tekrardoğuş bir yasa olarak bilinir ve kayıtlarına geçmiş binlerce olay bulunmaktadır.
Virginia Üniversitesi’nden Prof. Ian Stevenson, reenkarnasyonu destekleyen çok sayıda veri toplamıştır. Dr. Helen Wambach, tekrardoğuş ve geçmiş yaşamlarla ilgili çok değerli çalışmalar yapmış bir araştırmacıdır. Hipnoz ve telkin yöntemiyle, insanın öncesiyle ilgili çok ilginç bilgiler elde etmiştir.
Özellikle Amerika’da, özgür düşünce ve araştırmalara yer verildiği için, orada akademisyenler araştırmalarını yapmakta ve kitaplar hâlinde sunmaktadırlar. Özellikle Ian Stevenson, tüm dünyada çok akla yatkın kanıtlar bulmaya çalışmakta ve bunları sunmaktadır. Çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’de, tekrardoğuş sadece popüler bir ilgi alanı olarak ele alınmaktadır. Çünkü tekrardoğuşu kabul etmek, İslam’ı reddetmekle eş değer tutulur. Bu yüzden inanıp inanmamak kişinin özgür iradesine bırakılır. Oysa ki, tüm dünyada tekrardoğuş vakalarına tek tük rastlandığı halde, tekrardoğuşu yaşayan ve normal kabul eden bir bölgeye rastlanamamıştır. Sadece Adana, Mersin, Hatay, Antakya civarında bunu görüyoruz. Bu bölgelerde tekrardoğuş çok normal karşılanır. Hatta inanç olayından çıkmış, normal konuşulan ve olağan günlük bir olay olarak bakılmaktadır. Bir yaşam biçimi olarak benimsenmiştir insanlar tarafından.
Bu bölgelerde her üç kişiden biri ya tekrardoğuş yaşamıştır ya da yakınları bunu yaşamaktadırlar.
Tekrardoğuş şu şekilde ele alınmaktadır: Birincisi, “Ölüm bir bilinmezliktir ve bilinmez olan da daima korkutur. Ölüm “karanlık” olarak görülür. Ölerek bu dünyadan, yaşamdan, hatta sevdiklerimizden ayrılırız. En başta sıkı sıkı bağlı olduğumuz bedeni terk ederiz ve bedenimizin toprağın altında çürüyeceğini, yok olacağını, ruhumuzun ise, muamma olan bir karanlığa doğru yol alacağını zannederiz. Ne olduğunu bilmediğimiz bir karanlık söz konusudur. Bu gibi benzetmeler binlerce yıldan beri dinlerin bize yaptığı aktarımlardır.
Ölüm ile bir karanlık yola çıkacağını düşünen insanların, korkularına biraz çare olabilmek için, Araf denilen yerde beklenileceğini, yani ruhlar âleminde beklenileceğini ve zamanı gelince her bir bedenin topraktan tekrar kalkıp ruhu ile buluşacağı, sonra da ebedi nihai varış Noktasında cennete gideceği vaat edilir. İkinci bir durum ise, yine ölerek yok olacağımız ve ölüm ile karanlığa gömüleceğimizin korkusuna bir çare olarak da tekrar doğacağımız, dünyamıza, yaşama yine gönderileceğimiz, fakat her seferinde farklı kimlik ve bedenler kullanarak yaşamı kucaklayacağımız vaat edilir. Her iki vaat de, binlerce yıldan beri aktarılmış ve insanlar dini inançları hangisini emretmişse, hangisi daha akla yatkın gelmişse ona inanmışlardır. Ve inançlarında da özgürdürler.
Tekrardoğuş, ruh göçü ya da reenkarnasyon olarak adlandırılan tekrar dünyaya gelme inancı, Uzakdoğu inançlarının temelinde yer alır. Bunun dışında, Avrupa’da Kelt ve İskandinav dinlerinde ve Eski Mısır dinlerinde de yer almaktadır. Büyük çoğunlukla, Budizm ve Hinduizm dinlerinin inanışında yer alan tekrardoğuş inancı bir karma sistemine dayanmaktadır. Karma sistemi, bir sebep sonuç ve sonuç sebep yasasıdır. Yani bir insan ne ekerse onu biçmektedir, ya bu hayatta ya da diğer hayatlarında. Yaptıklarının cezasını ve mükafatını ya bu hayatta alacaktır ya da tekrar doğduğu bedenlerde. Ve tüm yaşam plânını öldükten sonra kendisi organize edecek, belirleyecektir ve bu seçimler doğrultusunda yeniden dünyaya gelecektir. Hiyerarşi söz konusudur. Geçmiş hayatlarında işlediği suçların sonuçlarını başka bir hayatta yaşayacaktır çünkü bunu planlayarak tekrar gelecektir dünyaya. Ya da şimdiki yaşantısında sonucu yaşayıp, bir sonraki hayatta ise nedenini arayacaktır, nedenini oluşturacaktır hayat planında. Budizm ve Hinduizm dinlerinde, her seferinde bir hiyerarşi söz konusudur, yani insan bitki olarak da doğabilir, insan olarak da hayvan olarak da. En son da Tanrı olarak dünyaya doğarak, gelişimini tamamlayacak ve bir daha da doğmayacaktır.
Doğu dinlerinden, Batı dinlerine geçen bu inanış biraz farklılık gösterir. Batı dinlerinde ise, bitki ve hayvan olarak dünyaya tekrar doğmayı kabul etmez. Her seferinde insan olarak doğar ve tekrar insan olarak dünyaya gelişleri sürecektir. Ta ki gelişimini tamamlayana kadar.
Tenasüh kavramı inancı, Doğu kökenli dinlere mahsustur. Kelime manası ile bir şeyin diğerini takip ederek yok etmesi, bir şeyi elden ele dolaştırmak, bir şeyin dolaşarak diğerinin yerini alması. Dinsel anlamda ölen insanların ruhunun bir hayvan ya da bir insan bedenine girmesi inancını dile getirir. Oysa ki gerçek tekrardoğuşta insan olarak tekrardoğmak yer alır. Çünkü akıl verilen akla sahip olan insandır. Ruhun terbiyesi amaçtır ve, yaratılmışlığın amacını anlayabilmesi için insana akıl verilmiştir.
Aklı olan insan ancak nihai amacı idrak edebilmek için ruhunu terbiye eder ve bu ancak tekrardoğuşlarla gerçekleşecek bir durum olur. Tekrardoğarak ruhun terbiyesi ise, ancak ne amaçla dünyaya doğulduğunun hatırlanmasıdır. Amaç budur. İnsan neden dünyada olduğunun ve dünyanın bir rüya âlemi olduğunun ve bu rüyadan ancak, rüyanın içindeyken uyanması ve ne olduğunun hatırlanması ile son bulacağının gerçeğidir. Hatırlama ise ancak ve ancak akıl sahibi insanların bir yeteneğidir. Hatırlayarak nihai amacın gerçekliğini bir nebze hissetmek ve Allah’a ulaşacak yolun yani Gerçeğe ulaşacak yolun rüya âlemindeyken hatırlanması gerektiği, tenasüh kavramı ile mümkün olmayacaktır. Tenasüh kavramı, tekrardoğuş ile bağdaştırılmamalıdır.
(Devam Edecek)