“Şeytan uyuyakaldı bir gün. Rüzgar sert esti. Üç tüy düştü şeytandan dünyaya. Biri paraya yapıştı, diğeri mevkiye, öteki de ihtirasa. Ve o günden sonra hiçbir iş yapmadı şeytan.” diyor Dostoyevski.
Aslında bu üç tüy aynı ortak kavrama denk geliyor o da hırs. Hırs, egonun hizmetindeyken azim ise; emeğin ve özgüvenin hizmetindedir. Azim, başarının esas koşuludur.
…
Anaksarkhos sayısız dünya olduğunu söyleyince, Büyük İskender ağlamaya başlamış. Dostları, başına bir felaket mi geldi, neden ağlıyorsun?” diye sorunca da, Sizce karalar bağlamaya değmez mi?” diye yanıtlamış. Onca dünya varken, biz daha birini bile fethedemedik.”
Bu kıssadan da anlaşılacağı gibi hırslı yapı çevresine verdiği yük ve zararlar yetmezmiş gibi kendisini de çok yıpratıyor. Bazen şöyle örneklerle de karşılaşıyoruz. Aile, sosyal hayat ikinci plana atılıyor ama iş hayatında başarı hep öncelik oluyor. Başarı, para, mevki belki yapay bir saygınlık ve hürmet getirir ama asla huzur, sevgi ve samimiyet getirmez.
Dünya var olduğundan beri iyi-kötü vardı. Hırs bu durumda kötünün tekelinde. Hırs, kazanmak için, güç için her şeyi mübah sayar. O yüzden değerleri çiğner. Hayat bu kadar hırsı kaldırabilecek güçte değil.. Hayat, çalışma, emek ve niyeti önemser ve kişilere çabasını yansıtır aynı bir ayna gibi.
Dünyadaki açlık ve sefaletin nedeni fakirleri doyuramadığımızdan değil zenginleri doyuramadığımızdandır. “
Hırs, bir geminin yelkenini şişiren yele benzer, çoğu gemiyi batırır, azı da gemiyi olduğu yerde tutar. – Voltaire