Uzun yıllardan sonra merhaba demenin sıcaklığı neye değişilir ki, en değerli hazineyi bulmuş gibiyim. Çünkü çok sevdiğim öğrencim Güler ile karşılaştım sanal alemde olsa da. Ben sana ilk günkü merhabanın sıcaklığıyla merhaba diyorum. Sevgili Güler, mektubun beni çok ama çok mutlu etti. Hemen çıktısını aldım öğrencilerime okudum. Okurken sesim titriyordu. Birkaç kez sözcükler boğazımda düğümlendi, gözyaşlarım onurumdu, sevgimdi, geçmişimdi, ondan daha önemlisi Güler içindi. Bunun önemini çok sevdiğin birinden 30 yıl sonra senin yazdığın gibi bir mektup alırsan anlayacaksın…
Yıllar bir su gibi akıp geçti. O yıllara neler sığdırmadık: ihanetler, sevgiler, aşklar, acılar, kalleşlikler, belki de sevinçler… Her yıl derin izler bıraktı belki de, ne dersin? Dostlukları unutmadım, yaşamda elimde tek kalan. Onlar da olmasa yıkılırdım diyorum. Parada pulda gözümüz olmadı. Yıllar geçip de yalnızlığımız artınca bunu yeni yeni anlamaya başladım. Vahşi kapitalist düzenlerde parasız olmuyormuş sevgili Güler…
Evet Güler, Sivas’ta beş yıl kaldım. Sonra bizleri çil yavrusu gibi dağıttılar. Çoğumuzu imam hatip liselerine sürgün ettiler. Yıl 1983’tü. Ağlayarak gittim, daha doğrusu Sivas’tan ayrıldım. Ben Sakarya-Karasu imam hatip lisesine atanmıştım. Doğal güzelliği çoğu şeye değişilmezdi. Deniz kenarında, bir tarafı ormandı. İnsanları bereket versin aydındı. 12 Eylül fasizmine karşın sosyal demokrat bir yönetim vardı. Belediyeyi sosyal demokratlar yönetiyordu. Meyhanesi bol bir yerdi. Balık çoktu. Haritaya bakarsan Sakarya nehrinin denize döküldüğü yerdi. Çok güzel balıkçı meyhaneleri vardı. Orhan Veli ne der: İşin gücün gurbetlik/ akşam olmuş/ içmeyip de neylersin… İnadına içiyorduk. Okul müdürü, hocam sizi meyhanede görüyorlarmış, derdi. Ben de sizi de camide görüyorlarmış derdim. Feyyaz Patat, ise Sakarya Akyazı-Kuzuluk’taydı. Nilgün Öğretmen Sapanca’daydı.
Çok mücadelelerle geçen üç yıl. Sonra liseden okul müdürüm İzmir Özel Türk Lisesine müdür olmuş, ille de seni bu okula alacağım, dedi. Sonra İzmir macerası başladı. Kolejde çok sevilen bir öğretmen oldum. Çok da çalışıyordum. İzmir’de çok tanına biriydim ama Sivas gözümde tütüyordu. Özellikle öğrencilerim. Tam 14 yıl orada çalıştım. Sonra devlet okuluna geçtim. 6 yıl çalıştım. Beni bir gecekondu okuluna atadılar. Daha doğrusu kendim istedim. Yoksulluğun gözü kör olsun. Çocukların hepsi göç çocuğuydu. Madde bağımlısı, hırsız, kağıt toplayan ne ararsan vardı. Onlarla destanlar yarattık. Adı sanı duyulmayan bir okulu İzmir 21. cisi yaptık. Tiyatrolar sahneledik, yarışmalarda birincilikler kazandık. Madde bağımlısı değildik artık. Okul tarihinde ilk kez liseye, daha sonra üniversiteye gidenler oldu. Okumayanları işe soktuk. Hırsızlık yoktu artık. Şiiri sevdiler. Okula ilk gittiğim gün okulun duvarında Azer Bülbül’den dizeler vardı. Ayrılırken Attila İlhan’ın “ben sana mecburum bilemezsin,” dizeleri yazıyordu.
Oradaki görevimi alnımın akıyla yapmıştım. Milli eğitim kültür bölümünde 4 yıl çalıştım. Emekli olunca da İzmir’de özel bir okulda göreve başladım. Çağırdılar konuştuk. Haftada üç gün işe gidiyorum üç yıldır. 300 kişilik bir okul. Eski kolejimden 12 öğrencim de aynı okulda öğretmendi, meslek sürüyor anlayacağın sevgili Güler…
Daha sonra sanatla iç içelik başladı. Televizyonlara oyunlar yazdım. Kitap yazmam sürüyor. 60’a yakın kitabım yayımlandı. Yaşam sürüp gidiyor. Şimdilik bu kadar olsun, daha hepsini yazmayayım. Senden yanıt bekliyorum. İster Sivas’ı anlat, ister kendini, istersen ikisini beraber. Yazışmak üzere sevgili güler, biricik oğluna selamlar. Perihan’a de selamımı unutma. Sevgiyle kal…
Otuz yıl sonra sevgili Güler’le İzmir’de buluştuk. Sözümüze kaldığımız yerden devam ettik. Eskimeyen öğrencilerimin özelliği bir başkaydı. Üç saat, beş saat bir türlü kalkmak gelmiyordu içimizden. Sivas’ta başlayan dostluk, İzmir’de sürüyordu. Bundan güzel ne olabilirdi, bir eğitimci, bir öğretmen için…