Bacasız sanayidir turizm. Yıllardır patlatmak için neler yapmadık neler. Altın yumurtlayan tavuğu ellerimizle kesmeye kalkıştık. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde turizm istenilen düzeyde değil. Bu bir gerçek. Bacaksız, bu kez bir tatil köyünde turistlere nasıl davranılması gerektiği konusunda etik ve eğitsel dersler veriyor. Bunu yaparken çok sevdiği Cide’nin de turizm açısından önem ve değerini gözler önüne seriyor.
“Bacaksız Tatil Köyünde “ adlı kitabın 7. ve 9. sayfaları arasında İnebolu, Cide yolu, deniz fenerinin güzel görüntüsü, Bacaksız’ın babasının Almanya’ya işçi olarak gidişi, Kargacık köyü, yöresel yemekler, yabancıların kendisini dövmelerinden korkması anlatılmış. Kargacık köyündeki keçilerin ve lezzetli peynirlerin artık olmadığı bir turizm kataloğu var sanki önümüzde. Okuyunca insan merak etmeden duramıyor. Oralara gidesi geliyor. Bacaksız, turizm elçisidir bu kitapta. Cide’deki arkadaşı Tekin’le birlikte, deniz fenerinin oraya çadır kuran Fransızlara mal satmaya başlarlar. Satarlarken de yavaş yavaş Fransızca öğrenip onlara Türkçe sözcükler öğretirler.
Turizmde turisti kandırmayı bir kazanç yolu sayanlar Bacaksız kadar düşünemiyorlar. Bacaksız’dan yoğurt alan Fransız; “Yoğurdu hep böyle güzel getir. Su katma,” der. Bacaksız dürüstlüğünü ortaya koyarken annesini de savunur: “Biz su katmayız süte. Ne sandın annemi sen?” (s.22) Çünkü süte su katınca onların sütü ve yoğurdu başkasından alacağını düşünür. (s.22)
Çifte rezervasyonlar, gelen turistleri havalimanlarında bırakanlar, turist kapmak için meydan savaşı verenler Bacaksız kadar düşünemiyorlar. Düşünselerdi turizmimiz ülkenin yüzünü güldürürdü. Bacaksız bir sahil çocuğunun bilmesi gerekenleri fazlasıyla biliyordu. Fransızlarla balık tutmaya gittiklerinde tüm becerisini gösterip epey balık tutuyordu. (s.31-32)
Turiste iyi mal vermek gerektiği vurgulanıyor kitapta. Bacaksız, “Bakın, ben size çok güzel cevizler getirdim. Çıtır çıtır,” diyerek getirdiği cevizleri turistlerin gözü önünde avucunun içine alıp kırıyor. Oysa madamın daha önce aldığı cevizler kalın kabukluydu ve bir türlü kırılmıyordu, Fransızları kandırmışlardı. Böylece Bacaksız doğru söylediğini bir bakıma kanıtlama çabasına girişiyor ve güven kazanıyor. (s.39)
Turisti kandırırsanız sizden bir daha bir şey almaz. Ülkemize de gelmez. Ülkemize gelen yabancı konuklara dürüst davranmanın etik değeri anlatılıyor kitapta. Vural adındaki bir çocuk Fransızlara inek sütü yerine keçi sütü satmıştır. Onları kandırmıştır. Bacaksız’ın arkadaşı Tekin “Verdiniz keçi sütünü inek sütü diye, sütten soğuttunuz onları. Şimdi ne bizden alıyorlar, ne sizden. Mösyö Jerom sütü Kumluca’dan alıp getiriyor. Uyuyorsun sen.” diyerek acı gerçeği gözler önüne serer (agy. s.63). Turisti kandırırsanız herkes kaybeder, en çok da ülke zararlı çıkar. Turizme gönül verenler, bunları küpe yapın kulağınıza.
Cide’ye turist olarak gideceklere dikkatli olmaları da öğütleniyor kitapta. Karadeniz’in hiçbir denize benzemediği, dikkatli olunmasında yarar olduğu vurgulanıyor. “Cide’nin denizi başka yerlerin denizine benzemezdi. Birden derinleşiverirdi. Bu yüzden yabancılar çekiniyorlardı bu kıyılarda denize girmekten.” (agy. s:67)
Fransızlara çeşitli aktiviteler yaptırırlar. Mısır tarlalarına domuzlar gelip zarar vermektedir o günlerde. Bacaksız tarlada Fransızları bekletip vurdukları domuzu onlara verecektir. Onların domuz eti yediğini bilir. Bacaksız burada aklını kullanır. Hem iş yaptırır, hem de onları ödüllendirir. Hiçbir ulusun gelenek ve göreneklerine karışılmaması gerektiğini çocuk aklıyla çok iyi anlatır (agy. s:75).
Turizm yörelerindeki büyüklerin, çocukların, kadın-erkek, genç-yaşlı insanların “Bacaksız Tatil Köyünde” adlı kitabı okumalarını öneriyorum.
Usta’ya saygıyla…