Ruhsuz bedenler coğrafyasında ekmeğimiz, umudumuzla beraber talan edilmeye devam edilirken hiçbirimiz dünyamızın karardığını göremiyoruz.
Ağlayarak meme verileceğini düşünüyoruz.
Süt istiyoruz geleceğimizi çalandan.
Ömrümüzü öğüten bu yanılgı yüreğimizi cam kırıklarına çevirmişken, toprak gibi uyumak sıcak geliyor bizlere…
Duyarsızlığın, tutarsızlığın ve merhametsizliğin tavan yaptığı günümüzde bizler tatlı rüyalar görmeye devam ediyoruz.
Uyanmak istemiyoruz.
Akıntıya karşı bir koşturmaca içinde meçhule akan duygularımız bizleri yalnızlaştırmaya devam ediyor.
Uslanmıyoruz bir türlü…
Kafdağının tepelerine bağdaş kurup ekmeğin, özgürlüğün ve aşkın geleceğini düşünüp pineklerken altımızdaki toprağın kaydığını göremiyoruz.
Bir çuval soğanın insanı ruhsuzlaştırdığını gördüm.
Omurgasızlığın zirvede olduğu karanlık bir dönem nereye ve ne zamana kadar sürer?
Oysa bahşedilmiş bir özgürlük değilken yaşantımız ve yalnızlığımız bizler neden köle olmayı kanıksamış durumdayız?
Ertelenmiş bir servet değilken paylaşma duygumuz bunu neden çoğaltmıyoruz?
Duyarsızlığın insanlık suçu olduğunu çok defa okumuştum.
Kötülüğe ortak olan herkes bu suçun altına imzasını atmıştır.
Bunun dışında kalan ve bizim gibi ayak izi az olan yolu tercih eden herkes umuttur.
Siyah karların yağdığı ruhsuz bedenler coğrafyasında güneş olmaya çağırıyorum…