Çocuk gelişimi üzerine kaleme aldığımız bu yazımızın ilk bölümünde rahimde yaşam ve sağlıklı doğum yöntemi nedir? Diye sorduk. Bu bölümde ise doğumu takip eden ilk beş-6 yıl üzerinde duracağız. İlk çocukluk yıllarımız bizim yetişkinliğimiz demektir.
Bebeklik dönemiyle ilgili her anne babanın bilmesi gereken önemli bir bilgiyle başlayalım. Travma konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından Prof. Franz Ruppert; “Bebeklere ve küçük çocuklara yapılacak her türlü gereksiz tıbbi muayene ve sünnet, bademciklerin alınması, burunda poliplerin alınması gibi ameliyatlardan kaçınılmalıdır.” Şeklinde uyarıyor bizleri. Son yıllarda erkek bebeklere bir yaşın altında sünnet yapmak gibi oldukça riskli bir yaklaşım benimsenir oldu. Bunun bebeğin tüm yaşamını etkileyecek olumsuz sonuçlar doğurabileceği bilinmeli ve ileriki yaşlara ertelenmeli. Neden mi? Yeni doğan bebekler iki-üç yaşına kadar saf bilinçaltı dönemindedir. Bu süreçte ise uzandıkları her insandan sadece sevgi beklerler. Yukarıda anılan tıbbi müdahaleler bilhassa sünnet vb. fiziksel operasyonlar acı vericidir. Böylesi acı bir deneyimi yaşayan bebek travmatize olur ve sonrasındaki her dokunuşu acı beklentisi içerisinde karşılar. Bu da başta güven olmak üzere başka travmatik sorunlara ve kişilik bölünmesine yol açar. Oysa bebeklerin, yaşamlarının ilk üç yılında özellikle anneyle, sevgi, şefkat ve güvene dayalı yakın bir ilişki içinde olması, ruhsal sağlıkları açısından önemli.
“Bebekler çevrelerindeki dünyayı, örneklerle öğrenmenin bir aracı olarak kullanırlar.” diye yazar, nörobilim uzmanı Dr. Davıd Eagleman. Bu şu demek; Çocuklar gözlem yoluyla öğrenir. Sezgileri çok kuvvetlidir ve baktıkları yüzün ifadesinden o kişinin duygularını okuyabilirler. Eğer bebeğin bakımını üstlenen kişi stresli, öfkeli, kızgın vb. biriyse bebek bunu hisseder ve bu enerjiden olumsuz etkilenir. Gergin ve çatışmalı aile ortamı bebeğin sıklıkla korkmasına sebep olur. Bu da içe kapanık, çekingen, kendini ifade edemeyen, endişeli, huzursuz, güvensiz ve korku dolu biri olmasına yol açar.
Tam da burada Eagleman hocaya bir soru yöneltelim. Beyin biliminin bize öğrettiği gibi eğer bütün bebeklerin beyni aynı fiziksel özelliklere sahipse, neden kimi çocuklar yaratıcı ve algılayıcı olurken bazıları öğrenme güçlüğü çeker? Bu sorunun cevabı; “Farkı yaratan şey beynin fiziksel açıdan ne olduğu değil, ne yaptığıdır.” Şeklindedir. Yani bizi biz yapan şey içine doğduğumuz ortam, anne babadan aldıklarımız, bize bakan kişinin düşünce, duygu ve davranışlarının niteliği vb. çevresel faktörlerdir. Neticede çocuklar yaşamlarında bir kişiyi idol olarak alırlar. Bu rol modelin, genelde onun bakımını üstlenen kişi olması yüksek ihtimaldir. Bu bakımı anne, baba, teyze, amca, hala, nine yada ücret karşılığı yabancı biri… Her kim yapıyorsa çocuğunuzun yetişkinlik yıllarındaki kişiliğini birebir etkileyeceğini bilerek seçiminizi yapın.
Anne baba olarak şunu bilin; çocuğunuza altı yaşına kadar ne verirseniz onu alırsınız. SEVGİ dolu, geliştiren bir ebeveyn misiniz yoksa baskıcı ve dayatmacı mı?
Kısacası her konuda olduğu gibi burada da kural basit; NE EKERSENİZ ONU BİÇERSİNİZ.
Hepimiz adına topluma insan yetiştiriyorsunuz. Peki kapasiteniz nedir?
Avrupa ülkeleri neden mi kültürel olarak daha gelişmiş? Çiftlere evlenmeden önce çocuk gelişimi konusunda eğitimler verilir. Ülkemizde de anne babalık okulu açıldı. Lakin bu bile yeterli değil. Çocuk yetiştirmek gibi her anlamda donanımlı olmayı gerektiren bir sorumluluğa kalkışmadan önce kendinizi yetiştirmeniz hayati önemdedir.
Tekrarla; anne-babalık, nesilden nesle aktarılan kulaktan dolma bilgilerle ve de içgüdülerle yapılmaz. Anne-baba olmaya karar verdiğinizde konunun uzmanlarından destek almalı ve kendinizi yeterli hale getirmelisiniz.
SİZİ SEVİYORUM.