Kadınlar günü

8 Mart Dünya kadınlar günü, özellikle de çalışan kadınların günü olarak yıllardır kutlanmaktadır. Yıllar önce Cumhuriyet Gazetesi Pazar ekinde okuduğum Mimozalı Kadınlar yazısı ilgimi çekmişti. İtalya’da her yıl 8 Mart günü tüm kadınlara sarı sarı mimozalar verilirmiş. Bu gelenek İkinci Dünya Savaşı’ndan beri sürmekteymiş. Mart ayında mimozalar tüm İtalya’yı sarıya boyarmış. Kadınlar kendilerine verilen bu çiçekleri yakalarına, saçlarına takarlarmış. Gazeteler, kadın okuyucularına mimozalar armağan ederlermiş.

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İtalya’da Kadınlar Günü’nü kutlama hazırlıklarına girişilir. Faşizmin hüküm sürdüğü yıllarda İtalya’da Kadınlar Günü kutlamaları yasaklanır. İtalyan Kadınlar Birliği kutlamaları gündeme sokar. İşçi Bayramı 1 Mayıs’ta işçilere nasıl ki kırmızı karanfiller dağıtılıyor. Çiçek aramaya girişirler. Bakarlar ki İtalya bir uçtan bir uca mimozalarla donanmış. Uygun çiçeği bulurlar. O günden sonra gelenek haline gelir.

Kadınla çiçek nasıl da özdeşiyor. Kadınların hepsi çiçektir, bu da bir gerçek. Çiçeğe çiçek sunmak olur mu? Gönlünüze kalmış bir şey… Bana kalırsa çiçeğe uygun bir ortam sunmak daha güzel ve de hoş olmaz mı? Toplumda şöyle bir baktığımızda kadının ezildiğini görmemek için kör olmaya gerek yoktur. Kadını irdelersek, toplumumuzda birçok olumsuzluklarda kendiliğinden görünür. Töre kıskacındaki kadın, ekonomik olarak bağımlı kadın, ezilmişliğin, dayağın gölgesindeki kadın, eğitimsizliğin tutsağı olmuş kadın, daha birçok madde sıralayabiliriz. Belki benim unuttuğum anımsamadığım konu başlıkları da çıkar. Ne dersiniz?

Atatürk,”Şuna inanmak gerekir ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” derken önemli bir gerçeğin de altını bir cümleyle çiziyor. Çevremizdeki tüm güzelliklerin temelinde kadının parmağı vardır. Kadının, kadınların el attığı her şey kendiliğinden güzelleşir. Barışta da odur erkeğinin yanında olan, savaşta da… Kurtuluş Savaşı’mızı düşünürsek kadınların bağımsızlıktaki rolünü nasıl unutabiliriz. İstanbul’un işgal günlerinde Sultanahmet Meydanı’nda yapılan mitingde konuşmayı yapanın aydın bir Türk kadını olduğunu unutmayalım. Cephedeki Mehmetçik’e cephaneyi götüren Anadolu’nun bağrından çıkmış kadınlarımız değil miydi?

Nereden nereye, bugün fabrikalarda, tarlalarda, işletmelerde emeğini üç beş kuruşa satarak geçinmeye çalışan kadınlarımız yüzümüzü kızartmıyor mu? Çoğu sigortasız, yarınından umudunu kesmiş analar, bacılar demeti bizleri üzmüyorsa ne diyebilirim. Çalışan kadınların çoğunun da cinsel birer obje olarak görülmesi ilkelliğin ta kendisidir. Kadınlarımızı gerçek anlamda eğitmediğimiz sürece, ekonomik bağımsızlıklarını elde etmedikleri sürece, kadının ne gününden söz edebiliriz, ne de özgürlüğünden. O günlerde atılan üstü yaldızlı, içi boş sözler de kadınlarımızın gönlünü almaya yetmeyecektir sanırım.

Şimdi kadını daha da ezmek, sömürmek, insanlıktan çıkarmak, ikinci değil on beşinci sınıf vatandaş haline getirmek için kadının başıyla oynamak istemektedirler. Türbanını üstten mi, çeneden mi bağlasın. Kadının kurtuluşu bu türbana endekslenmiş. Başını bağlamakla özgürleşecek kadınlarımız. Bunun daha acı yanı ise bu tutsaklık bağını kadınlarımızın savunması. Ağacın baltaya dediği gibi, esas beni üzen sapının benden olması, sözü bir gerçeği nasıl da açıklıyor. Bir kadının tutsaklık fermanını savunması düşünülür gibi değil…

En zor koşullar altında bile olsa, ezilse de, sömürülse de tüm kadınlarımızın gününü yürekten kutluyorum. Erkeklere düşen görev mi, böyle bir günde kadınlara çiçek alın, gönüllerini alın. Sevginiz bir günlük değil, yaşam boyu olsun. Çiçeğiniz de ömür boyu solmasın…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir