Yıllardır buz tutmuş yüreğinize de cemre düşebilir ansızın. Sıcak bir gülümseme ile önce göze, sonra yüreğe, en sonunda da tene düşer. Toprağa düşen tohum misali; ilginiz, şefkatiniz, sadakatiniz ve sevginizle filizlenir. Gün geçtikçe gelişen bağlılığınızda, ruhunuzun ve bedeninizin derinliklerine doğru kök salar. Adeta arsız bir sarmaşık gibi tüm hayatınızı sarmaladığında öncenizi unutur, sonranızı onsuz düşleyemez olursunuz. O sarmaşık ki, “aşk” kelimesiyle bağdaşık; besinini, sardığı ağaçtan alan, büyüdükçe onu sarıp sarmalayan ama zaman içinde ağacını kurutup öldüren arsız bir sarmaşık olan “âşekâ”dır.
Fakat duygular sarmaşıktan daha arsızdır. Aşk, âşekâdan daha acımasız…
Öylesine derin bir hızla kaplar ki benliğinizi; duygularınızın öznesi hayatınızın her ânında olsun ister, sadece ona ait olmak istersiniz. Kendinizde bile kaybolmuşken, bir tek o kalır benliğinizde. Gözünüz ondan başkasını görmez, kulağınız başka sesleri algılamaz, eliniz ondan başkasına uzanmaz. Fiziksel yakınlığınızda bile; derin bir özlem duymaya devam edersiniz varlığına. Tüm bunların derinliğinde zaman akıp gitse de; süreç aynı yoğunlukla devam etmezse ne olur? Hiç düşündünüz mü?
Bilmeseniz de öğreneceğiniz bir aşka düştüğünüzde, aşkınız tıpkı âşekâ ile ağacın hazin sonu gibi bir sonla sizi yüzleştirebilir.
Her şeyin nasıl da değiştiğini idrak etmeniz, değişimi kabullenmeniz zaman alsa da;
vakti geldiğinde kuruduğunuzu yahut kuruttuğunuzu farkederseniz ne yaparsınız?Mutluluğu için her şeyi göze alan siz, yine mutluğu için ondan vazgeçmeniz gerektiğinde o kadar cesur davranabilir misiniz?
Büyük cümleler kurmadan önce bir kez daha düşünün. Çünkü bu, hiç kolay olmayacak. Nasıl ki bir bitki, toprağından söküldüğünde kökleriyle sarındığı toprağı beraberinde alırsa, yüreğinizden de bir parça aşkınızla birlikte elbet kopup gidecek. Benliğinizde derin bir boşluk, iliklerinize kadar hissedeceğiniz yoğun bir sızı… Sudan çıkmış balığa döneceksiniz. Bir an olsun zihninizden atamayacak, her an yüreğinizden kopan parçanın kanadığını hissedeceksiniz.
Hiç kuşkusuz; kolay olmayacak.
Onun sesi olmadan güne başlamak, rüzgarın ansızın size estirdiği kokusu, kulaklarınıza çalınan şarkınızın melodisi, uzaklarda ona benzettiğiniz insan silüetleri… Sanki her şey, size inat, gözünüzün önünde yuvarlanıp duracak. Siz unutmak istedikçe o ısrarla hatırlatacak kendisini; uyumaya çalıştıkça gelmeyen uyku misali…
Fakat en nihayetinde yas dönemini atlatıp kaldığınız yerden devam da edebileceksiniz. Kabullenmeyi öğreneceksiniz, affetmeyi de… Ve tüm bunlara rağmen, teşekkür edebileceksiniz yaşattığı her bir âna ve her duyguya. Çünkü aşk dediğiniz olgu; kuruyacağını bile bile, bir çiçeği dalından koparıp ona süslü bir vazoda kısa süreliğine sahip olmak değil; ona toprak, toprağına da cansuyu olabilmektir. Aşkınızın daimi mutluluğuna gönülden razı olmaktır.
Sizinle olmasa bile…
Başka iklimde, başka yürekte; bir başka hikâyede, başka bedende…
AŞK, işte o zaman aşktır!