Değişen eğitim ve eğitimciler

Günümüzde her şey değişiyor hem de hızla. Bu değişimden eğitim de payına düşeni fazlasıyla alıyor. Son yirmi yıla baktığımızda, eğitim sistemimizin tam bir yazboz tahtasına döndüğünü rahatlıkla görebiliriz. Dünyada geçerliliğini yitirmiş hatta hiç kullanılmamış sistemler ülkemizde belirli süre kullanılmıştır. Sonuç kuşkusuz hüsran olmuştur. Belleklerimizi biraz yoklarsak, neler yaşandığı gün gibi ortadadır…

Atatürk,”Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” derken eğitim ve öğretim sistemimizin etkinliği ve kalite gelişiminin çağdaş ülkeler düzeyinde olmasını da işaret etmiştir. Atatürk’ün bu yargısını, bu dileğini yerine getiren gerçek eğitimciler yetişmiştir. Cumhuriyet öğretmenlerinin yetişmesinde Mustafa Necati, Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç nasıl unutulur.

Karanlığa karşı aydınlığa açılan pencerede bir ışık olarak yetişmişti öğretmenler. Cahit Külebi’nin dile getirdiği gibi onların hepsi de “Kara göklerin yıldızları” olmuştu. Mustafa Kemal aydınlanması eğitim ve özverili öğretmenlerce gerçekleşmişti.

1923 Aydınlanma Devriminin başlattığı süreçte çağdaşlaşmanın yılmaz savunucuları olmuşlardı öğretmenler. Bunu dünyanın en yüce mesleğinin adsız neferleri olan öğretmenlerle gerçekleştirmişlerdi. Eğitimde birer “çoban ateşi” olmanın onurunu yaşayıp yaşatmışlardı.

Aradan geçen yıllar ülkemizde her alandaki yozlaşma, eğitim ve öğretmenliği de etkisi altına almıştı. Ülkemizde eğitime katkıları sayılmayacak denli çok olan “Köy Enstitüleri” kapatılmıştı. Daha sonra öğretmen okulları, arkasından da eğitim enstitüleri yok olup gitmişti. Bazı çevrelerce bile bile yok edilmişti aslında. Hem de büyük bir zevkle…

Günümüzde tam anlamıyla öğretmen yetiştiren kurum kalmadı gibi. Son yıllardaki öğretmen profili çağımıza çok uygun.Okumayan, araştırmayan, köşe dönme özlemleriyle kıvranan öğretmenler, ne denli yeni kuşaklara önderlik yapabilirler. Milli Eğitim Bakanlığının bir istatisliği çok acı ne yazık ki… Öğretmenlerimizin %92’si kitap okumuyormuş. Televizyonla yetiniyorlarmış. Gazete, dergi okumayanlar, konser, sergilere gitmeyenler de çoğunluktaymış. Daha mesleğinin birinci, ikinci yılında araba sevdasına kapılanlar ise hiç de az değilmiş. Durum böyle olunca öğretmenlik sevdası bir kenara bırakılıyor. Araba sevdası, öğretmenlik sevdasını sollayıp geçiyor. Acı, çok acı bir şey. Öğretmenin arabası olmasın anlamı çıkarılmasın buradan. Kitap almaya para ayırmayan, tiyatroya gitmek için bir kenara para koymayan eğitimci, sınıfta ne yapar merak ediyorum.

Yetiştiği kurumdan başlıyor bu boşluk. Bizler öğretmen olacağız, ülkemizin en ücra köşelerine gidip ışık saçacağız sevdasıyla öğretmen olmuştuk. Bana göre dünyanın en güzel, en onurlu mesleğidir. Söyleşi için gittiğim her yerde, ben önce öğretmenim, dünyanın en onurlu bir mesleğin üyesiyim, yazarlık ise her zaman öğretmenliğimin arkasında gelir, derim.

Ya günümüzdeki öğretmen adayları, popüler kültürün güdümünde yetişenler, arabesk bir yaşam tarzını kendilerine seçenler. Yazarı, sanatçıyı bilmeyenler, bilimden paylarına düşeni almayanlar da sınıflara girecekler. Yanlışın neresinden dönersek bu kazançtır. Toplum için, gelecek için. Unutmayalım ki eğitimde pardon, özür olmaz, olamaz…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir